Agito ergo sum ! -

Memento

 

AHİR ZAMAN PEYGAMBERLERİ

 

Yıllar önce, Heraklia-Kapıkırı köyünde, Bafa gölü kenarında bir pansiyon, bir kış kaçamağı. Hava soğuk olduğu için pek kimse yok ortalıkta köyün yerlilerinden başka.

Pansiyon muhtarın, bizim küçük grubumuz dışında kalan bir müşteri daha var. Yuvarlak gözlükleri, keçe yeleği, kilim heybesi, heybeden ucu sarkan Cumhuriyet gazetesiyle yansıttığı görüntü nedeniyle, şaka yollu “köyün enteli“ nitelemesini yakıştırdığımız genç bir adam. Sabah kahvaltıdan sonra çıkıyor ve doğada uzun yürüyüşler yapıyor.

Akşam karanlığı ve soğuk nedeniyle herkesin içerde, yemek salonunda toplandığı gecelerden birinde yeni bir müşterinin daha varlığını fark ediyoruz önce.  Az ötemizdeki bir masada muhtar, yeni müşteri ve köyün enteli birlikte oturuyorlar. İçerinin sıcaklığı ve içkilerin etkisi herkesi gevşetmiş haliyle, muhabbetler derinleşmiş ister istemez. Bir ara yan masadaki konuşmalara kulak kesiliyoruz. Sözleşmiş gibi aniden susup yan masayı dinliyoruz aleni.

Yeni müşteri içini döküyor ötekilere:

-Kafamı dinlemeye geldim birkaç gün.. Eşimle sorunlarım var. Boşanmayı da aklımdan geçirdim ama…

Sessizliğin içinde yankılanan davudi bir ses konuşmasını bölüyor. Entel yakıştırmasıyla “ti“ye aldığımız o genç adam bir peygamber edasıyla yukarı kaldırdığı kolunu havayı kesen bir kılıç gibi indirirken bir fetva savuruyor pansiyon cemaatine:

- Boşaaaan….. Aklına geldiyse, bekleme… BOŞAAAN

♦♦♦♦♦♦


İzmir’de bir yaz sabahı, tan yeri yeni ağarmış kordon boyunda, deniz kenarında yürüyorum. Yürüyüş parkurunun az ötesinde, bir ağaç altında üç adam yatıyor.

Belli,  sıcak yaz gecesini açık havada, çakırkeyif geçirmişler ve akşamdan kalmışlar. Öte yandan evsiz ve yazın nimetlerinden yararlanan üç berduş olmaları da ihtimal dahilinde.

Bir tanesinin kafasında bir havlu, bir hint fakirinin türbanı gibi şekilli sarılmış. Kendi aralarında konuşuyorlar umarsız. Fakat yanlarından geçip giderken kulağıma çalınan o uhrevi ses, hint fakirinin ağzından dökülen kelimeler sanki bir vahiy:

Sayın abonemiz…. paranız varrrsa…. YİYİNİZ!


♦♦♦♦♦♦


İzmir-Ankara karayolunda zorunlu bir mola.  Kula’ya beş dakika mesafede Sandal kasabasında durduk. İşi olan indi, biz bekliyoruz araç içinde.

Sürücü penceresinin camını tıklattı bir el. Açtık, kasabanın yerlisi bir teyze, o bildik Ege şivesiyle sordu:

Napıyonuz burada, ne bekliyonuz bakem?

Seyahatimiz ve molamız hakkında tatmin edici bilgiyi aldıktan sonra dayadı bir kolunu aracın tavanına, açık pencereden hali ahvalini anlatmaya başladı.

Kaç çocuğu var, kız nerede, oğlan ne yapıyor. Büyük oğlan neden boşandı, torunlar kaç yaşında, hepsini saydı döktü bir bir.

Yola çıkma zamanımız gelip de ayrılacağımız sırada, uğurlama faslının ardından yüzünde bilge bir şaman ifadesi, bir ayet süzüldü dudaklarının arasından:

-Unutma…Her günün beşi bi yerde…

 


 

š›

 

Yorum yapın

Bu yazıya yapılan yorumlar için RSS beslemeleri. TrackBack URL