NOLA: Bir Eğlence Aşığı !
Otel odasında, kapının arkasındaki tabelada yer alan “odanızın kapısını bir otel görevlisi çalarsa, resepsiyonu arayıp otel görevlisi olduğunu teyit edin” uyarısı ilk anda “ne biçim bir yere geldim ben” duygusu uyandırsa da sokağa çıkıp adım attığınız Bourbon Street size bambaşka bir dünyanın kapılarını açıyor. Bu dünya eğlencenin, müziğin, yemenin içmenin renkli dünyası.
Bu yönden girer girmez caddeyi kesen ilk sokak olan Iberville caddesinde sola dönünce hemen sağ köşede Deanie’s Seafood tabelası göze çarpar. New Orleans’ın müzik kadar yemekle de anılmayı hak eden bir kent olduğunun ayırtına varacağınız yer.
Deanie’s de yediğimiz deniz ürünlerinin tadı hala damağımızda. Siparişi verir vermez masaya çatal, bıçak, ekmek ve soslarla birlikte gelen patateslerin pembe rengi kabuklu deniz ürünleriyle birlikte haşlanmasından kaynaklanıyor. Bu işlem patateslere sadece renk değil özel bir tat ve koku da vermiş. Gumbo adı verilen çorbaları da tatmaya değer. Özellikle deniz ürünlü bamya çorbası bu kentin Cajun mutfağının ana tatlarından birisi. Bazı yerlerde bu çorbayı timsah kuyruğuyla yemek de mümkün. Deanie’s de karışık deniz ürünleri tabağından bir kişilik sipariş verip iki kişi başına oturunca bile insan bitirmekte zorlanıyor. Yanında esmer Louisiana birasını da ihmal etmeyince epeyce bir yürümek gerekiyor yemek üstüne. Fakat ne gam, sıkılmadan git gel yapılabilecek bir yer Bourbon Street. İki katlı binaların ferforje balkonlarında kollarında renkli boncuklardan yapılmış kolyeler dizili insanlara bakınca önce ne olduğunu anlamıyoruz bir an, sonra balkonların altında, caddede dizilmiş insan kalabalığının bağrışlarına bakışlarımız yöneliyor. Aşağıdakilerin tezahüratı boncuk kolye kapmak için, yukarıdakilerden biri ikna olursa gözüne kestiği birine bir tane fırlatıyor. Sokaktaki dükkanlarda üç otuz paraya satılan bu rengarenk boncuk kolyeler eğlencenin ortak aracı olmuş bu sokakta. Ama kolye kapmak o kadar kolay değil, özellikle yukarıdaki kararlı bir erkek ise aşağıda bekleyen bayanın bluzunu kaldırıp bir an da olsa çıplak göğsünü sergilemesi gerekiyor.
Bourbon Street boyunca, barların girişinde dikilen hanımların ellerindeki tepsilerdeki plastik bardaklardaki renkli içecek bu kentin kasırgalarla olan ilişkisinin de özeti sanki. Hurricane adıyla anılan ve New Orleans’ta yaygın biçimde tüketilen bu içecek rom, limon suyu ve tropikal meyve suyu karışımından oluşan bir kokteyl. 1940′larda Pat O’Brien adlı bir bar sahibinin, içki tedarikçisi firmaların zorla sattığı ikinci kalite romları elden çıkarmak için uydurduğu ve kasırga lambasına benzer bardaklarda denizcilere kakaladığı bir karışım. O günden bu güne o kadar tutmuş ki neredeyse kentin simgesi haline gelmiş. New Orleans’ta sokakta cam veya metal bardak ve kutularda içki tüketmek yasak olduğu için plastik bardaklarda satılıyor.
Gecenin ilerleyen saatlerine doğru bir korsan kafilesi, sonra sakallı bir Heidi, yanında bir yarasa kız ile Batman, bir kurt adam, yeşil başlı bir Frankenstein ile karşılaşıyoruz. Hayır çok içmedik, bu gece cumartesi ve bir hafta sonra cadılar bayramı. Bir hafta öncesinde böyle eğlenenler cadılar bayramında ne yaptı kim bilir? Cumartesi gecesi çılgınlıklarını Bourbon Street’te bırakıp otele dönüyoruz.
İyi bir uyku sonrasında sabah kahvaltısının hemen ardından pazar sabahını Louis Armstrong parkını ziyarete ayırıyoruz. Eski mahallenin hemen yanı başında yer alan parka yaklaştıkça müzik sesleri geliyor kulağımıza. Parkın içi ise ana baba günü. Orta öğrenim yaşında dört farklı öğrenci grubu, her grup kendi okul üniforması içinde, her öğrencinin elinde bir müzik aleti bir köşeye yerleşmişler. Öğrencilerin arka taraflarında aileler dizilmiş, bir nevi okulların müzikle “atışması” bu.Gruplar sırayla farklı müzik performanslarını sergiliyorlar. Nefesli çalgılar ön planda elbet. İnsan bu çocukları görünce anlıyor bu kentte müzik neden bu denli önemli. Bizde olsa, çocuklar pazar sabahı yapılacak bir okul etkinliğinden kaytarmak için fırsat kollarlar, oysa burada keyifle bir araya gelmişler müzik yapmak için. Aileleri de yanlarında.
Louis Armstrong parkından ayrılıp bir ana caddeye çıkıyoruz. Caddede bir insan kalabalığı, trafiği kesmiş atlı polisler bir korteje eşlik ediyor. Kortej dediysem gençler, yaşlılar, anne babalar, çocuklar, sevgililerden oluşan sıradan insan kalabalığı, kent sakinleri. Aralarında koyu renk takım elbiseli, fötr şapkalı bazı erkekler ellerindeki lacivert beyaz tüy yumaklarıyla dikkat çekiyor.
Bazılarında trombon, trompet, saksafon gibi muhtelif nefesli çalgılar. Yürüyenlerin dansla ya da mırıldanarak eşlik ettiği bir müzik yayılırken tüylerde ritmik hareketlerle sallanıyor. Bir kilise ayininden çıkmış kalabalık caddeden eklenenlerle büyüyerek yavaş ama eğlenceli bir halde Canal Street yönüne ilerliyor. Kortejin arkasında yavaşlamış trafiğin biriktirdiği araçlardan tek bir ses, tek bir sıkıntı emaresi gelmiyor. Onlar da kalabalığın temposuna uyarak arkadan yavaşça ilerliyorlar.Yanı başımızda kara bir köpek, boynunda yeşil tüylü bir fular.
Bu kent için gece-gündüz, genç-yaşlı, insan-hayvan fark etmiyor. Bu kentte biyolojik saatler her daim eğlenceye kurulu. Eğlence aşığı bir kent NOLA.
Tabii bir de gerçek karnavalda, Mardi Gras’ta görmek lazım.
*NOLA: New Orleans, Lousiana (LA)