Agito ergo sum ! -

Avrupa

30 Ekim 2012

Yazarlar Sığınağı

Yazı ve fotoğraflar: Yüce Ayhan

Müzik: The Dubliners-Finnegan’s Wake*


* J Joyce’un aynı adlı romanına isim veren 19.yy İrlanda halk şarkısı

Doksan yaşına rağmen sarı robdöşambrının eteklerini savura savura koşarak tırmandı kulenin merdivenlerini.

Daracık  merdiven aralığında sıkışmamak için mecburen yan yan adımlayarak çıktım basamakları ben de peşi sıra.

Benim için neredeyse yağdı yağacak  gri gökyüzü onun  güneş banyosunu engelleyemezdi şimdi.

E, bu kadarcık fark olmalıydı aramızda elbet. Ben fani bir seyyah, o ise  yazarının ebedi hayat bahşettiği bir edebiyat kişisi, sarman ve babaç Buck Mulligan

Kaleme alındığı 1922 yılından bu yana tüm zamanların en zor romanı olma özelliğini sürdüren Ulysses‘in ilk bölümünde arz-ı endam eden Buck Mulligan tam olarak bir hayal değil aslında. Üniversite çağlarından arkadaşı Oliver St John Gogarty‘nin yaşadığı Martello kulesinde geçirdiği altı günün anılarından derlemiş romanının ilk bölümünü James Joyce.

Ceneviz savunma sisteminin Korsika‘daki ilk örneğinden esinlenerek yapılmış ve italyanca özgün adıyla anılan bu kule türü, dönemin askeri zihniyetince epey rağbet görmüş olmalı ki Napolyon’un muhtemel istilasına karşı inşa edilmiş 50 kadar Martello kulesi var İrlanda’nın doğu kıyılarında, bunların da 26 tanesi Dublin körfezinde  ve hala dimdik ayaktalar. Martello kulelerinin en ünlüsü ise tam da burada, Sandycove‘da bulunuyor, çünkü James Joyce‘a adanmış bir müze burası günümüzde.

Oliver Gogarty, kuleyi bir Şairler Evi yapmak üzere yirmi yıllığına kiralamış 1904 yılı yazında. Eğitimi Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı bir hekim olmasını sağlamış olsa da daha çok bir  yazar ve siyasetçi olarak tanınmış Gogarty‘nin parasız yazarlar için bir sığınak olarak tasarladığı bu kuleden aniden ayrılmış James Joyce altı günün sonunda, rivayete göre  arkadaşının kendisine doğrulttuğu bir tabanca sebebiyle.

Leopold Bloom‘un bir gününün anlatıldığı Ulysess‘te, Oliver‘in kuleyi kiraladığı zamana denktir tarih: 16 Haziran 1904. Yazarın ölünceye dek birlikte yaşayacağı eşi Nora’yla tanıştıktan altı gün sonraki  ilk buluşmalarının tarihi olan ve Bloomsday olarak anılan  bu günün 50. yılında, bazı İrlandalı yazar ve sanatçılar kutlamayı Martello kulesine taşımışlar. O zamandan beri her 16 haziran günü Bloomsday hacılarının uğrak yeri olmuş kule ve  1962 yılında da resmen James Joyce müzesi olarak açılmış.

Dublin kent merkezine tren ile yarım saat uzaklıktaki bir banliyo, küçük bir sahil beldesi, Sandycove.  Sanki koca bir el tarafından denize saçılmış izlenimi veren kayalıkların yanından kıyı boyunca ilerlerken karşımda dikilen bodur görünümlü taş yapı, bir kule izlenimi vermiyor ilk bakışta. Fakat yaklaştıkça bu algımın kulenin yayvanlığından kaynaklandığını anlıyorum. Girişe vardığımdaysa şaşırtıcı bir durumla karşılaşıyorum. Müzeye giriş için ücret ödemeye gerek yok. Sadece ad, soyad ve uyruğunu yazıyorsun bir okul defterine, sonra da çıkarken yanına izlenimlerini rica ediyorlar, hepsi bu.

Giriş bölümü, küçük bir satış birimi ve bir sergi salonu olarak tasarlanmış.  Yazara ve yapıtlarına  ilişkin belgeler, fotoğraflar, afişler, posterler filan. Buradan kulenin zemin katına geçildiğinde de aynı tarz devam ediyor:

James Joyce‘un kişisel eşyaları;  kravatı, cüzdanı, gitarı, mektupları…

Finnegans Wake’e dair el yazması notları…

Ulysses‘in ilk baskısı…

Henri Matisse çizimleriyle süslü bir başka Ulysses baskısı…

Öldüğünde yüzünden alınan kalıptan dökülmüş bronz bir mask duvarda...

Dar bir kapıdan dönerek yukarı çıkan merdivenler sadece bir kişinin geçmesine izin veriyor.  Kulenin birinci katı Buck Mulligan‘ın odası, Ulysses‘in ilk bölümünde anlatıldığı şekilde düzenlenmiş. Köşede bir hamak, karşıda bir karyola, eski bir tahta masanın üzerinde bir gaz lambası, çaydanlık, fincanlar, bira şişeleri. Öte yanda bir kuzine soba, onun yanında da roman kişilerinden birinin düşlerine gönderme bir kara panter heykelciği.

Aynı dar merdivenlerden yukarı devam edince kulenin atış platformuna çıkılıyor.

Amaca uygun kullanıldığı günlerde burada bir top beklermiş istilacıları. Şimdi sadece rüzgar ve ziyaretçiler. Manzara güzel; karşıda İrlanda denizi, aşağıda az ötede Kırk Adım (Forty Foot) burnu uzanıyor kayalıkların arasında. Bu ismin kökenine ilişkin rivayet muhtelif. Denizin derinliğiyle ilişkilendirenler olsa da İskoç 42.piyade alayının (42nd Regiment of Foot) burada konaklaması sonrasında bu adın verildiği varsayımı akla daha yakın, hem suyun derinliği gerçekte 40 feet değil hem de sözcük çoğul şekilde kullanılması gerekirken Forty Foot biçiminde tekil kullanılıyor. Doğrusu Kırk Adım yerine Kırk Adam plajı dense buraya yeridir. Çünkü bu kayalıklar, yıllarca sadece anadan üryan erkek yüzücüleri ağırlamasıyla ünlenmiş. Fakat 1970′lerde, sesini iyice yükselten kadın hareketinin çabaları sonuç vermiş ve  artık kadın-erkek, çoluk-çocuk herkesin mayolu halde bir arada yüzdüğü bir yer olmuş.

Ulysses, ilk kez 1922 yılında Paris’te İngilizce’den bihaber Fransız dizgiciler tarafından yayına hazırlanmış, Joyce‘un okunaksız el yazısına bakarak. Sonraki baskılar da bu ilk metin üzerinden yapılmış. Ancak yıllar sonra yoğun uğraş veren bir uzmanlar kurulu tarafından kitap 1984′de güncellenmiş ve Türkçe’ye de bu metin üzerinden çevrilmiş. Neresinden bakarsanız bakın zor bir okuma uğraşı Ulysses.

Henüz kitabı bitirme hünerine erişemesem de bir kaç kez inatla okumaya çalıştığım ve her defasında yeniden, baştan başladığım için kitabın en çok akılda kalan yeri ilk bölümü. O yüzden bu kulede bulunmak, Buck Mulligan“ın odasında dolaşmak müthiş keyifli. Zoru başarma, Ulysses‘i okumayı bir daha denemek için heves ve istek uyandırıyor insanda. Ama kuleden ayrılırken duvardaki maska takılıyor gözüm. Bronz yüzüyle muzip gülümsüyor James Joyce, “bilirim ben senin gibileri” der gibi...

 

 

 


  1. Muhteşem.

    Comment by sukran kose — 30 Ekim 2012 @ 22:42
  2. Yani nutkum tutuldu. Harika, ne denebilir ki….

    Comment by gamze — 31 Ekim 2012 @ 11:37
  3. Kalemine yüreğine sağlık sevgili Yüce. Dublin için de bir yazı isteriz. James joyce’u için söylenecek çok şey var. Ulysses’i 500 yıl önce kaleme alsaymış yeni bir dinin kitabını yazmış bile olabilirmiş diye düşünüyorum. Kitabın sayfalarında kayboldukça derinlemesine anlam tabakaları içinde kaybolup gidiyorum. Geriye dönüp baktığımızda topu topu 1 gün gibi bir şey yaşadığımızı da bu tabakaların arasından alay eder gibi bizlere göstermeye çabaladığına inanıyorum. Her neyse müzik ile birlikte son derece doyurucu ve merak uyandırıcı yazın için tekrar teşekkürler sevgili dostum.
    Muhri

    Comment by mehmet uhri — 31 Ekim 2012 @ 13:48
  4. Ege 84 den Tülay gibi bir kitap tanıtım programı yapabilirsin…Çok güzel….

    Comment by fatma horasan — 31 Ekim 2012 @ 17:17
  5. Arkadaşım döktürmüşsün artık bundan sonra Ulysses’i okumak için
    çabalamak gerekiyor. Eline diline sağlık. Müzik de çok güzel.

    Comment by fatihsun — 31 Ekim 2012 @ 21:49

Yorum yapın

Bu yazıya yapılan yorumlar için RSS beslemeleri. TrackBack URL