Agito ergo sum ! -

Yunanistan

12 Ağustos 2014

Paryanın Payitahtı

Yazı ve fotoğraflar: Yüce Ayhan

Müzik: Manos Hadjidakis- Kemal


Dü İbrāhīm āmed be-deyr-i cihān.
Yekî büt-şiken şod yekî büt-nişān
[İki İbrahim geldi cihan tapınağına
Biri putları yıkan, öteki put diken]

 

Şair Figani, Trabzon’dan göç ettiği İstanbul’da önce padişah lütfuna mazhar olmuş şehzadelerinin sünneti için yazdığı Suriyye kasidesiyle; sonra hiddetine uğramış sadrazamın.

Farsça bir beyit yüzünden iyice kamçılandıktan sonra bir eşeğe ters bindirilip şehrin sokaklarında teşhir edilen ve nihayetinde asılan şairin katli dönemin güçlü sadrazamı İbrahim Paşa’nın emriyle gerçekleştirilmiş bir iskelede.

Yazanın Figani olup olmadığı meçhul ama beyitin Mohaç muharebesinden sonra paşanın konağının önüne diktirdiği savaş ganimeti üç tunç heykele gönderme olduğu malum.

İyon denizi kıyılarındaki kendi halinde bir kasabadan altı yaşındayken korsanlarca kaçırılıp Manisa’lı zengin bir dula satılan küçük çocuğun o vakitler aynı şehirde sancak beyi olarak bulunan şehzadeyle kurduğu dostluk, hayal bile edemeyeceği bir güç kazandırmış kendisine daha sonra.

Şehzade Süleyman’ın maiyetine aldığı çocuğun hasodabaşılıktan beylerbeyliğine, seraskerlikten sadrazamlığa uzanan yükselişi imrenilecek bir ikbal öyküsüyken iktidar hırsıyla ölüme sürüklenen İbrahim Paşa doğduğu yerle anılır olmuş zamanla.

Parga, Yunanistan’ın batı kıyılarında, Korfu adasının biraz güneyinde küçük bir kasaba. Bir koyu çevreleyen tepeye sıra sıra dizilmiş tarihi evleriyle bir amfi tiyatro görüntüsünde. İki bin kişilik nüfusuna rağmen bölgede ekonomik önemi olan yerlerden.

Venedik egemenliğindeki yıllarda talimatla zorla diktirilen zeytin ağaçları bu gün bölgenin başlıca gelir kaynakları. Yanı sıra çevredeki ırmak ve derelerin beslediği verimli topraklarında başta turunç olmak üzere kayda değer bir narenciye tarımı da mevcut.

Mavi yeşil sularıyla iyon denizinin yayıldığı ormanlık kıyılarıyla cazip bir tatil beldesi aynı zamanda.

Tüm bu özellikleriyle kendisine yakıştırılan Epir’in Gelini ünvanını fazlasıyla hakediyor Parga.

Epir, Arnavutluk’un güneyi ile Yunanistan’ın kuzey batı kesimini içine alan coğrafi bir bölge. Geçmişte de aynı adla anılan bu bölgenin tarihi oldukça eski ve zengin. Tarih öncesi dönemlerde yerleşime dair izler bulunan bölge antik Yunan’ın şehir devletleri öncesinde burada yaşamış çeşitli Helen kavimlerine ev sahipliği yapmış. Büyük İskender’in hem öncülü hem de kuzeni olan Epir kralı Pirus, güney İtalya’daki Tarentum şehrinde yaşayan hemşerilerinin yardım çağrısı üzerine Roma’ya meydan okumuş. Süvariler ve fillerle destekli Pirus birlikleri Roma ordusunu yenmiş Herakles savaşında. Fakat Pirus ordusunun büyük bölümünü bu savaşta kaybetmiş. Yendiğine yeneceğine pişman olmuş yani. Pirus zaferi deyimi de o günden miras kalmış günümüze.

Onbirinci yüzyılda Normanların inşa ettiği kale, izleyen yüzyıllarda İyon denizine hakim olmak isteyen Osmanlılar ile Venedikliler arasında süregelen çatışmalar nedeniyle birkaç kez hasar görüp onarılmış. Venedikliler sekiz dış kule inşa edip iki de sarnıç ilave etmişler kaleye. Onüçüncü yüzyılda girdiği Venedik egemenliği onsekizinci yüzyıla dek devam eden Parga 1797′de Napolyon Bonapart’ın bir kuşatmayla Venedik’i kolayca teslim almasının ardından herhangi bir çatışmaya gerek kalmadan Fransızlara geçmiş. Kısa bir süre otonom bir kent statüsü kazansa da Napolyon’un 1815′de Waterloo’daki hezimetiyle, Fransızlar yenilince Pargalılar da yenilmiş sayılarak yeni egemenleri İngilizlere devrolmuşlar.

Yanya valisi Tepedelenli Ali Paşa’nın bütün gayretine rağmen Osmanlı’nın savaşarak bir türlü ele geçiremediği kalenin ve kasabanın kaderi 1817′de Paris antlaşmasıyla tekrar değişmiş.

Rusya’yı Akdeniz dışında tutma stratejisiyle Osmanlıyı destekleyen İngilizler Osmanlı-Rus savaşının ardından imzalanan bu antlaşmayla Osmanlıya hediye etmişler Parga’yı. Yenilgi görmeden bir kez daha mağlup duruma düşen kasabanın sakinleri ümitsizce Korfu’ya göç ederken Parga’ya yerleşen Osmanlılar kaleye güçlendirme yapıp bir de hamam ilave etmişler. Ayrıca giriş kapısındaki kanatlı Venedik arslanının  yanına Tepedelenli Ali Paşa’nın çift başlı kartalı eklenmiş.

Charles Philippe de Fosset’in “Epir kıyılarında, üç tarafını denizlerin dövdüğü bir tepenin üzerinde, komutan ikametgahı olan bir iç hisarla taçlandırılmış kalesiyle, etrafı surlarla çevrili küçük bir kasaba” olarak tarif ettiği Parga’da, biz de gezmeye kaleden başladık.

Burçlarında denize çevrili toplarıyla çam ve servilerin gölgesinde azametle dikilen kaleden çıkıp arnavut kaldırımlı dar sokaklardan kıyıya inince kasaba merkezine ulaşılıyor.
Öğle sıcağında sokaklarda pek kimse yok. Ahşap panjurlu, cumbalı evlerin altında hediyelik satan dükkanlar, kafeteryalar boş gözüküyor. Satıcılar ve kediler için siesta vakti, yazlıkçılar ise kıyılarda.

Sadece şirin görünümlü kasaba merkeziyle değil çevresindeki koyları ve kumsallarıyla da bir çekim merkezi tatilciler için Parga. Kasabaya bitişik Krioneri kumsalı konumu ve manzarasıyla cazip gözüküyor. Kıyıdan az ileride üzerinde Meryem Anaya adanmış küçük bir kilise bulunan Panagia adacığında tepeleri dolduran çamların yeşili denizin yeşiliyle buluşup hoş bir manzara oluşturuyor.

Kalenin üzerinde yükseldiği tepenin öte yanında uzunluğu üç kilometreyi bulan Valtos sahili uzanıyor. Kasabadan birkaç kilometre uzaklaşmayı göze alanlar ise  Lichnos sahillerinde kıyıyı çevreleyen ağaçların yeşil örtüsü altında serinliyorlar.

Yazgısı Kanuni Sultan Süleyman’ın kız kardeşiyle evlenip,  saray entrikalarının ortasında bir güç ve iktidar savaşına sürüklemeseydi; basit ama huzurlu bir hayat geçirirdi bu kasabada Pargalı İbrahim; baba mesleğini devam ettiren isimsiz bir balıkçı, bir parya olarak muhtemelen.

“Makbul” paşalıktan “Maktul” paşalığa da tenzil-i rütbe etmezdi böylece.

 

  1. Parga’da makbul bir parya mı?
    Yoksa Payitah’da maktul sadrazam mı?
    İşte bütün mesele bu

    Comment by Cengiz Çavuşoğlu — 13 Ağustos 2014 @ 07:18
  2. harika …
    ilk fırsattta gideceğim.

    Comment by sadife yurtdaş — 13 Ağustos 2014 @ 20:29
  3. Güzel görüntüler müziğin nağmeleriyle Akdenizin serinletici esintisini getiriyor ta yanıbaşımıza.

    Comment by Orhan Cem Aktepe — 21 Mayıs 2015 @ 09:08

Yorum yapın

Bu yazıya yapılan yorumlar için RSS beslemeleri. TrackBack URL