Agito ergo sum ! -

Asya

28 Haziran 2014

Yedi Denizin Ötesindeki Ölüler


Yazı ve fotoğraflar: Yüce Ayhan

Müzik: Vadim Kiselev- Alone in the dark

(Albüm: Melancholy)

 

Birbirini izleyen üç ayrı günde, İskenderun limanından  hareket eden üç ayrı gemi -Mac ReeHaan ve Johnson-  22 gün sonra varmışlardı yedi denizin ötesine. Aynı rotayı izleyerek, Süveyş kanalında terk edip Akdeniz’i, Kızıldeniz’e geçtiler önce. İran körfezini ve Arap denizini bırakıp geride Bab-ül Mendep yani Hüzün Kapısı’ndan Aden körfezine geçip Hint okyanusuna açıldılar. Dağlar arasına sıkışmış Hazar denizinin farkına bile varmadan, Çin denizini aşınca  Busan limanına demirlediler 1950 yılının Ekim ayında.

Takribi 259 subay, 395 astsubay, 22 memur, 4414 er ve erbaş, ceman 5090 kişi topları, tüfekleri ve muhtelif yükleriyle ayak bastılar Kore toprağına.

 

Onların aksine, yedi denizi zahmetsizce aşıp, Seul’den hızlı tren ile ulaştığım Busan istasyonu yıllar önce gemilerin yükünü boşaltığı rıhtımın az ilerisinde yer alıyor. İstasyonun önündeki geniş alanda ağaçların gölgesinde sakin bir hafta sonu geçiren insan kalabalığı. Daha ileride Jagalchi‘de tezgahlardaki balıkları, kabukluları, ahtapotları,  kalamarlarıyla cıvıl cıvıl  bir pazar yeri.

 


Yarım asır önceki savaşa dair izler yok etrafta. Zaten Busan savaşın yıkıcı etkilerinden en az etkilenen Kore kenti olmuş. Kore yarımadasının güneydoğu ucunda girintili çıkıntılı kıyıları, kıyıya yakın adacıklara uzanan köprüleriyle denizle iç içe bir şehir. Dört milyona yakın nüfusuyla Güney Kore’nin Seul’den sonra ikinci büyük şehri. Ülkenin en büyük plajı olan 12 km uzunluğundaki Haeundae plajı şehir merkezine 40 dakikalık bir metro yolculuğu mesafesinde. Kuzeyindeki Geumjeongsan dağı Güney Kore’nin eski ve  ulu tapınaklarından birine ev sahipliği yapıyor.

Yedinci yüzyılda inşa edilmiş Beomeosa tapınağı  Kore’deki  budist tapınaklarının en ulularından. Dağ ve tapınak isimlerini bir efsaneden alıyorlar. Cennetten düşen bir altın balık yaşarmış dağın kuytusundaki bir kuyuda, bu nedenle Altın Kuyu Dağı olarak adlandırmışlar dağı ve tapınağı da kuyunun bulunduğu yere dikip Kutsal Balık Tapınağı demişler adına. Beomeosa tapınağı 1592’deki Japon istilası sırasında yanıp yıkılmış. Bir daha inşa edilmiş 1602 yılında fakat talihsiz bir kaza sonucu yeniden yanmış. En son yenilendiği 1713’ten bu yana ayakta. Görkemli üç ayrı kapıdan geçilerek Daeungjeon adı verilen ana tapınak binasına ulaşılıyor. Ziyaretçileri karşılayan sütunlu kapıdan (iljumun) sonra gelen ikinci kapıda (Cheonwangmun) yüzleri dört ayrı yöne dönük dört muhafız heykeli var, dehşetli görünümleriyle tezat renkli bezemeleriyle tapınağın koruyucuları.

Tapınağın ve dağın ziyaretçileri yalnız dinsel amaçla gelmiyorlar buraya. Pek çok doğa yürüyüşçüsü rağbet gösteriyor kaplumbağa sırtındaki dikili taşların etrafından dolanıp dağa uzanan patikaya.

 

Tüm bunlar Busan’ı etkileyici kılsa da şehrin esas özelliği başka. Kore iç savaşında güney tarafında savaşarak hayatını kaybeden askerlerin gömülü olduğu kabristan dünyadaki ilk ve tek Birleşmiş Milletler Mezarlığı.

Yıllarca Japon hegemonyasına karşı mücadele etmiş Kore halkı ikinci dünya savaşı biter bitmez Kore Halk Cumhuriyeti adıyla kendi devletlerini kurar. Fakat çok geçmeden 38.paraleli sınır kabul ederek uzlaşan Sovyetler Birliği ile ABD  eliyle ikiye bölünüverir harita üzerinde. Kuzeyi Sovyetler Birliği, güneyi ABD kontrolündedir artık Kore topraklarının. Soğuk savaşın ilk sıcak çatışmasını tetikleyen ise ABD yönetiminin güneyde bir seçim hazırlığına giriştiği süreçte, Jeju adasındaki göstericilere ateş açılması ve ardından 50 bine yakın insanın öldürülmesiyle tarihe “3 Nisan Katliamı” olarak geçen toplu kıyım olur. Kuzeyin ve güneydeki muhaliflerin tepkilerine rağmen gerçekleştirilen güdümlü seçimlerle Amerikancı bir anti-komünist olan Syngman Ree ilk devlet başkanı olur 15 Ağustos 1948’de kurulan Kore cumhuriyetinin.  Buna yanıt olarak 9 Eylül 1948’de kuzeyde de Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’nin  ilanı, aynı toprakların insanlarını ayıran iki farklı devlet yaratır. İki devlet arasındaki kutuplaşma ve gerginlik Haziran 1950’ de Çin askerlerinin eşlik ettiği Kuzey Kore ordusunun 38.paraleli geçmesiyle başlayan bir iç savaşa yol açar.

Uzak diyarlardaki bu savaş Anadolu’ya nasıl sıçrar peki?

Bir ABD askerinin günlük masrafı 25 doları bulurken günde sadece 23 sente  malolan Türk askeri cazip gelir Amerikan hükümetine. Menderes hükümetinin de ne pahasına olursa olsun Nato’ya girme hevesiyle Kore’ye asker gönderme kararı alınıverir çabucak.  Veto yetkisi bulunan daimi üyelerden Sovyetler Birliği’nin yokluğunda, Çin Halk Cumhuriyeti’ni tanımadan Tayvan’ı Çin’in yasal temsilcisi sayan BM kararının ruhuna uygun bir şekilde, TBMM kararına gerek duyulmadan hem de.

Bir hariciyeci’nin kızı olan Nazife hanıma ısmarlama yazdırılan bir Kore marşı eşliğinde hareket eden katarlar 241. alayın subay ve neferlerini taşır İskenderun limanına.

Resmi tarihimiz asker kaçaklarına, savaştan yırtmak için uyuzlu giysileri satın alanların çaresizliğine, kısa sürede “Allah Allah” nidalarıyla saldırma taktiği geliştiren Çinli askerlerin aldatmacalarına pek değinmezken yabancı topraklardaki nafile bir kahramanlığın hikayesini övünçle taşımaktadır günümüze.

Oysa askerler Busan limanına varmadan çok önce, 28 Temmuz 1950′de sosyoloji doçenti genç bir kadın “Kore Nere?” başlıklı bildiriler dağıtmıştır Galata köprüsünde. Türk Barışseverler Cemiyeti Başkanı Behice Boran ile aynı gün aynı bildiriyi İstanbul’un farklı semtlerinde dağıtan dernek üyeleri Adnan Cemgil, Nevzat Kemal Özmeriç, Reşat Sevinsoy, Naci Ormanlar alelacele tutuklanmışlar ve “hükümetin aldığı kararı tenkit etmek, milli mukavemeti kırıcı ve askeri isyana teşvik edici beyanname neşretmek” suçlamasıyla yargılandıkları askeri mahkeme sürecinin sonunda 15 ay hapse mahkum edilmişlerdir. Onlar tutsaklıkla yüzleşirken memlekette, 241.alayın Mehmetçikleri ölümle karşı karşıyadır uzak diyarlarda.  Behice Boran’ın savunmasında yer verdiği bir cümle Türkiye’den bekleneni ifşa etmektedir hilafsız:

“…basın toplantısında Amerikan ayan azası (Mc Cain) Yeni İstanbul gazetesinde çıkan metne göre [Bu harpte piyade kuvvetlerin rolü büyüktür. Diğer milletlerden kara kuvveti istememizin tek sebebi Amerikanın yıpranmamasını temindir] demiştir”

Ve cephede konuşlandırılan Türk ordusu en ağır kayıplarını Kunuri muharebesinde verir, Amerikan ordusunun güvenli biçimde çekilmesini sağlamak uğruna. Kore savaşının en ağır bilançosu Korelilere aittir elbette. Güney ordusu yanında savaşan yabancı askerler arasında başı çeken Amerikalılardan sonra en fazla kayıp Türklerde olur. Ancak savaşa katılan orduların asker sayısı ile kayıpları oranlandığında en ağır kayıp Türk birliklerindedir. Resmi rakamlara göre 725 ölü, 2180 yaralı, 168 kayıp ile Türk ordusundan 3073 kişiyi vuran bu savaş üç yılda sona erer, kazananı olmadan. Aynı sınır çizgisi çekilir 38.paralelde. Aynı düşman kardeşler kalır kuzeyde ve güneyde.

Busan BM mezarlığı, bir iç savaşın iç kıyan vahşetine yakışmayan güzellikte. Çepeçevre yemyeşil bir alanda rengarenk çiçekler. Kara taşa kazılı isimlerle bir anma duvarı, duvarı çevreleyen havuz, havuzda taş bir miğfer ile yanıbaşında yükselen sütun üzerinde sürekli yanan bir meşale ile. Mezarlık girişindeki tanıtım broşürlerinde yazıyor, hem de Türkçe olarak. Havuz evreni temsil ediyormuş, miğfer savaşı. Meşale ise barışa duyulan sonsuz özlemi. Bir başka deyişle Yin ve Yang uyumunu gösteren simgelermiş bunlar. Farklı kutupların ayrılmaz birlikteliğini ifade eden Yin ve Yang sadece bir uzak doğu felsefesi değil oysa. Güneyin ve kuzeyin ayrılmaz birliktelikleri ve zıtlıklarıyla tezahür eden bir politik gerçek aynı zamanda.

Ölülerin milliyetlerine göre dizilmiş mezar taşları. Türk mezarlığında 462 taş konmuş yan yana ve ardarda. Taşlardaki isimlerin her biri gizli birer mesaj taşıyor sanki yaşayanlara.

Ahmet  Zor yatıyor mezarın birinde,  Abdürrahim Eşit öte yanda, ileride İbrahim Ortak. Diğer cenahta Yaşar Türk, Emin Zorbilmez, Mustafa Yanık…

Erler, onbaşılar, çavuşlar, başçavuşlar, subaylar.

Hepsinden ayrı tek bir taşta ise çok tanıdık bir başka isim kazılı :

Meçhul Asker


 

 


Kore Okumaları:

 

 

Kore Nire

Fahri Erdinç (Yordam Kitap)

 

 

 

 

 

316 Gün. “Küçük Kartal”ın Kore Günlüğü

Puna Pamir, Erhan Çiftçi (YKY Yayınları)

 

 

 

 

Yazılar, Konuşmalar, Söyleşiler, Savunmalar

Behice Boran (Sosyal Tarih Yayınları)

 

 

 

 

The Korean War: A Still Present Past

Ji Yeoh Yuh

http://stillpresentpasts.org/history-english


 

 

 

  1. ne guzel yazmissin, muzik te cok nefis, peki de ne yedin, ne ictin, kizlar ne kadar guzeldi, erkekler ne kadar yakisikli idi, bir de bunlari anlatsan da, bilgilensek, ne dersin

    Comment by yesim — 28 Haziran 2014 @ 17:04
  2. Kalemine sağlık dostum, yine harika bir yazı olmuş.

    Comment by L. Tufan Kumaş — 28 Haziran 2014 @ 18:47
  3. Son derecede içeriği zengin, duygulu ve bir o kadar da anlamlı bir yazı, arkadaşımı kutluyorum..

    Comment by Berrin Esen — 30 Haziran 2014 @ 10:19
  4. Her zamanki gibi mükemmel. Dünyayı senin gözlerinden, senin bakışınla ve algılayışınla görmek benim dünyamı da genişletiyor. Bu çabanı ve emeğini daima takdir edeceğim.

    Comment by Semin Ayhan — 30 Haziran 2014 @ 10:46
  5. Sevgili Yüce

    Eline, emeğine sağlık. Benim babam Güney Kore’de askerliğini yapmış biri. Ama barışkes zamanına denk gelmiş. Senin derlemelerini okurken farkettim ki Kore’nin tarihi ile ilgili bildiklerim ne kadar az. Ayrıca Kore’de askerlik yapmış bir babanın kızı olarak bu konuda daha fazla bilgi edinmediğim için mahcubiyet duydum ve oraları görmediğim için hayıflandım. Benim bu konuda farkındalığımı sağladığın, bilgimi attırdığın ve üstelik bir de okuma kaynakları gösterdiğin için sağol. Kendime Güney Kore’ye ve özellikle Busan’a gitme hedefi koydum.

    Comment by Hatice Mavioğlu — 30 Haziran 2014 @ 21:29

Yorum yapın

Bu yazıya yapılan yorumlar için RSS beslemeleri. TrackBack URL