Agito ergo sum ! -

Yunanistan

20 Kasım 2013

Yaşayan Ölüler Adası…Spinalonga


Yazı ve fotoğraflar: Yüce Ayhan
Müzik: Minos Matsas- Ine I agapi
(Albüm: To Nisi)

O vakit kahin yaraya bakacak
Ve adamın saçsız başında yahut alnında
Cüzzamın tende peydahladığı gibi ak kızılca bir yara görecek olursa eğer
O kişi meczumdur, kirlidir
Kahin onu büsbütün murdar ilan edecek
Kafasında kabuklu yara vardır onun ve böylesi cüzzamlıdır
Kıyafetleri yırtılacak, saçları kazınacak
Ve o ağzını kapatarak haykıracak: Pisim… pis…
(Eski Ahit, Levililer Kitabı, Onüçüncü Bap)

 

Girit’in kuzey doğusunda yer alan küçük  sahil kasabası Elounda‘dan kalkan son tekneye yetişmeyi başarmıştık. Bilmeyene, uzaktan yekpare bir toprak  uzantısı gibi görünen kara parçasının önündeki adacık, teknenin aştığı her dalgada giderek belirginleşiyordu. Sadece ada değil, adayı çepeçevre saran surlar da barizdi şimdi.

Kıyıya ayak bastığımızda günün  son seferine kalmanın iyi bir tesadüf olduğunu fark ettik.  Gün boyu adayı dolduran turist kalabalığından eser kalmamıştı  bu vakitte. Uzaktan belli belirsiz görünen surlar ise devasa taş gövdeleriyle yükseliyorlardı tepemizde. Surların bir köşesindeki  geçitten girince Spinalonga gerçeğiyle yüz yüzeydik artık. Terk edilmiş bir mahalle, unutulmuş bir köy kalıntısıydı içinde dolaştığımız. Daracık bir  yolun iki yanında dizili evler, kimi sağlam kimi harap. Fakat  hepsi sessiz, hepsi  insansız.

Kutsal toprakları kurtarma bahanesiyle yola çıkıp Konstantinopolis‘i talan eden 4.haçlı seferinin lideri Monferrat markisinin, Bizans’ın kadim başkentinde bir latin imparatorluğu kurma sevdasına desteğini esirgemeyen Venedik dükasına bir miktar gümüş para karşılığında bahşettiği Girit’te, dört yüzyılı aşan bir hegemonya sürmüş Venedikliler. Bu zaman zarfında Girit’in pek çok yerinde olduğu gibi Spinalonga‘da da bir kale inşa etmişler. Osmanlılar Girit’i aldıklarında Venedik kaleleri birer birer düşmüş ama bu adacığın Osmanlı’ya geçmesi için neredeyse bir yarım asır daha beklemek gerekmiş.  Girit tümüyle Osmanlı’ya geçtikten sonra Spinalonga bir Türk köyü haline gelmiş kısa sürede.


Geleneklerine ve dini değerlerine inatla bağlı, isyankar Giritlilerin ve uluslararası politika arenasının hamleleri  Osmanlı’yı Giritten uzaklaştırınca tasası en çok Giritli Türklere düşmüş. İsyancıların intikamından korkup kaçanlar için bir sığınak olmuş kıyıdan 150 metre ötedeki adacık. Bir süre kendi haline bırakılan Spinolonga sakinlerinin yaşamı ani bir kararla değişivermiş. Spinalonga‘ya cüzzamlıların yerleştirilmesi hem hastaların toplumdan soyutlanması hem de Türklerden kurtulmak için “iyi” bir çözüm olmuş idareciler için. Amaç hasıl olmuş zahmetsizce ve her geçen gün  sayısı artan hastalar Türkleri adadan kaçırmış iki yıl geçmeden.

Başlangıçta sadece Girit’ten toplanan cüzzamlıların sürüldüğü adaya, ilerleyen yıllarda Yunanistan’ın diğer bölgelerinden hastalar da gönderilmeye başlanmış. Bu, adanın talihini değiştiren bir gelişme olmuş. Atina’dan gönderilen hastalar arasındaki genç hukuk öğrencisi Remoundakis’in başını çektiği girişimlerle Yunan hükümeti Spinalonga için kesenin ağzını açmış. Evler onarılıp boyanmış, adayı çepeçevre saran yol açılmış. Tiyatrosu, sineması, kıraathanesi, hastanesi, okulu, kilisesi, fırını ve sebze bahçeleriyle kendi kendi kendine yeten bir yaşam sürmeye başlamış ada sakinleri. İkinci dünya savaşı yıllarında Girit’i işgal eden Naziler cüzzam korkusundan adaya iltifat etmeyince tüm dünyayı kasıp kavuran savaş rüzgarları adaya uğramamış pek. Savaş sonrasındaysa hastalığın tedavisinde sağlanan gelişmeler ada nüfusunu azaltmış epeyce. En sona kalan 20 hastanın da Atina’ya sevkedilmesi Spinalonga için sonun başlangıcı olmuş.

Spinalonga‘yı dünyaya tanıtan ingiliz yazar Victoria Hislop‘un “Ada” adlı romanı olmuş. Annesinin gizemli mazisini araştırmak için Girit’e gelen bir genç kızın anılardaki gezintisini anlatırken arka cephede Spinalonga cüzzam kolonisindeki hayattan kesitler aktaran bu roman okurların ilgisini fazlasıyla çekince romandan uyarlanan “To Nisi (Ada)” adlı bir TV dizisi yayınlanmaya başlamış  Yunanistan’da.

Yunanca resmi adı Kalydon olan adacığın isminin kökenine ilişkin rivayet muhtelif. Bitişiğindeki büyük ada Kolokytha’dan kopmuş bir parça gibi görünen bu adacığın konumu ve şeklinden dolayı, “uzun diken” anlamına gelen Latince sözcüklerden türemiş bir isim olduğu iddia edildiği gibi Yunanlıların adanın yerini belirtmek için kullandıkları “stin Elounda” ifadesinin Venedikliler tarafından değişime uğramış olması da muhtemel. Öte yandan Venedik yakınlarında Spinalonga isimli bir başka adacığın varlığı isim tartışmasına ayrı bir renk katıyor.

Adaya varışta surların içinden geçilen kemerli, taş geçide ise “Dante kapısı” adını vermiş ada sakinleri yıllar önce, cehennemden çıkış olmadığını düşündükleri için. Ada yöneticileri dışında kimsenin bu kapıdan geri dönmesine izin yokmuş ilk zamanlarda. Dante kapısından süzülen ana caddenin sol tarafında dizili ve nispeten iyi durumdaki iki katlı evler Osmanlı döneminden kalmış günümüze. Alt kattaki dükkanların içinde Spinalonga tarihine ilişkin resimli panolar var bugün, bir de karantina günlerinden kalma cüzzam tedavisinde kullanılmış araç, gereçler, ilaç ampulleri. İleride bir sur dibindeyse eski çamaşırhaneden kalan taş yalaklar.

Surların ötesinde sarp kayalıklar, hırçın bir deniz.

Sokak aralarındaki tek tük ağaçlar ile yıkıntılardaki taşlara tutunmuş kaktüsler adadaki nadir yaşam belirtilerinden.

Bir zamanların tek tanığıysa isimsiz mezarlarda üst üste gömülmüş Spinalonga ölüleri.


 

 

 

 

  1. Teşekkürler Yüce Bey, ellerinize sağlık…

    Comment by Tuba Kayman — 20 Kasım 2013 @ 07:53
  2. her zaman ki gibi çok güzel..

    Comment by Anonim — 20 Kasım 2013 @ 08:20
  3. teşekkürler Yüce abi ellerinize sağlık

    Comment by sevinç altay — 20 Kasım 2013 @ 11:09
  4. yine gezme isteğim yok oldu, anlatımınla gezmiş gibi olduğum bir yer daha çıktı ortaya teşekkürler Yüce Beyimiz gezmiş gibi olduk

    Comment by veysel bakışgan — 20 Kasım 2013 @ 16:08
  5. Sevgili Yüce,
    Yaşadığın güzellikleri bizimle paylaştığın için çok teşekkürler.
    Süheyla Sürücüoğlu

    Comment by Anonim — 20 Kasım 2013 @ 20:12
  6. Eline sağlık abi,çok güzel bir site olmuş.

    Comment by özge atacan — 08 Nisan 2014 @ 11:21

Yorum yapın

Bu yazıya yapılan yorumlar için RSS beslemeleri. TrackBack URL